31 Mart 2017 Cuma

Kızlar daha başarılı

Sınav günü zamandan ödün vermeyen, sınavdan 15 dakika önceden kimseyi sınava almayan ÖSYM, sınav sonuçları açıklarken bu hassasiyetini hiç hissettirmedi. Mesai saatinin bitiminden 15 dakika sonra açıkladı. Peşinen söyleyelim, zaman konusunda çelişki içindesin! 
ÖSYM sınav istatistikleri açıkladı, çok ilginç sonuçları beraber değerlendireceğiz. 7 bin 646 binada 350 bin sınav görevlisi ile gerçekleştirilen Yüksek öğretime Geçiş Sınavı yani diğer adıyla YGS sonuçlarına göre, sınava giren 2 milyon 162 bin 895 adaydan 2 milyon 161 bin 438'inin puanı hesaplandı. 
İşte o istatistikî veriler;
•    1457 kişinin sınavı geçersiz sayıldı ve geçen seneye oranla bin kişi arttırmışız.
•    Geçen seneye nazaran YGS’ye giren kişi sayısı yaklaşık 10 bin kişi artmış.
•    Bu yıl parasını ödediği halde sınava giremeyen yaklaşık 103 bin kişi, geçen seneye göre neredeyse 2’ye katlamış durumdayız.
•    Başvurusunu yapıp parasını yatırmayan da yaklaşık 103 bin ve geçen sene 62 bin küsur kişi var.
•    Lise son sınıf öğrencileri arasında geçen yıl 4 bin 622 aday başvurusunu yapıp sınav ücretini ödediği halde sınava girmezken bu yıl bu rakam 8 bin 976 oldu.
•    Herhangi bir puan türünde 150 ve üzeri puan alan aday sayısı 1 milyon 846 bin 845 iken geçen sene bu sayı 1 milyon 879 bin 812 kişi vardı.
•    Herhangi bir puan türünde 180 ve üzeri puan alan aday sayısı 1 milyon 506 bin 479 iken geçen sene 1 milyon 600 bin 49 kişi vardı.
•     Puanı hesaplanan adayların;
Türkçe testinden ortalamaları 17,278 geçen yıla göre düştü.
Temel matematik testinden ortalamaları 5,128, geçen yıla göre düştü.
Fen bilimleri testinden ortalamaları 4,611, geçen seneye göre düştü.
Sosyal bilimler testinden ortalamaları 12,308, geçen seneye göre artış yapan tek alan.
•    Adayların yüzde 43,99'unu lise son sınıf öğrencileri, yüzde 28,02'sini lise mezunları, yüzde 18,68'ini üniversite öğrencileri, yüzde 7,81'ini üniversite mezunları, yüzde 1,50'sini de yüksek öğrenimden kaydı silinenler oluşturdu.
•    Sınava giren adayların, yüzde 47,60'ı kız, yüzde 52,40'ı erkek
•    Kız adayların yüzde 88,60'ı 150 ve üzerinde, yüzde 73,72'si 180 ve üzerinde puan aldı.
•    Erkek adayların ise yüzde 82,58'i 150 ve üzerinde, yüzde 66,04'ü 180 ve üzerinde puan aldı.
Birçok alanda erkeklerden başarılı olduklarını gösteren kadınlar, bu sınavda da erkek adayları geride bıraktı ve kadınlar erkeklerden daha başarılı oldu. 
Üniversite mezunları, üniversite öğrencilerinden onlarda lise mezunlarından ve lise mezunları da lise son sınıf öğrencilerinden daha başarılı oldukları görüldü. Bunun da temelinde strese maruz kalan kişilerin başarılarının da düşük olduğunu görmek mümkün.
Daha önce ki senelerde sınavsız geçiş hakkı bulunan meslek liseleri, 2017 yılı itibariyle sınavsız geçiş hakkı kaldırıldı. Onlarında puanları diğer adaylar gibi hesaplandı.
Maalesef farkında olmamak mümkün değil, yukarı da sanki bir at yarışı vardı ve onun sonuçlarına göre istatistiki veri ve yorumda bulundum, ne kadar kötü…
Bu arada önümde ki yarış yani 2017 LYS’ye,YGS puanlarından en az biri 180 ve daha fazla olan adaylar, Lisans Yerleştirme Sınavlarına (LYS) girme hakkı elde edecek. LYS'ye başvurular ise 4-17 Nisan tarihleri arasında alınacak. Sınav ise, 10-11 ve 17-18 Haziran tarihlerinde yapılacak.




Şimdiden başarılar…



Kızlar daha başarılı buradan gazetedeki yazıma ulaşabilirsiniz.
YGS sonuç buradan da sonuçlarınızı öğrenebilirsiniz...

23 Mart 2017 Perşembe

Baharın Başlangıcı

Her yıl Mart ayında gerçekleşen İlkbahar Ekinoksu hakkında ne biliyorsunuz?
Ekinoks, yılda iki kez güneş ışınlarının Dünya üzerinde Ekvator’a dik olarak geldiği günleri ifade eder. Bu günlerde gece ve gündüzün süresi birbirine eşitlenir. Bu ekinokslar yılda iki kere tekrarlanır, biri Mart ayında diğeri ise Eylül ayında gerçekleşiyor.
Görüntü üzerinde bu seneki ılım (ekinoks) noktaları ve
gündönümlerinin tarih ve saatlerini bulabilirsiniz.
Bizim gibi Kuzey Yarıküre’de yer alan ülkeler için, her ne kadar şu an da bile 21 Mart diye bir algı olsa da 20 Mart Bahar ekinoksudur. Aynı zamanda Güney Yarıküre’dekiler için durum farklıdır, tam tersidir. Biz ilkbahar aylarını yaşarken Güney’de sonbahar başlar. Bu yıl ilkbahar ılım (ekinoks) noktasına 20 Mart 2017 tarihinde, saat 10:28’de ulaşılacaktır. Mart ayındaki ilkbahar noktası kuzey yarıkürede baharın başlangıcını belirtir. Gündüz ve gece süreleri eşittir. 20 Mart itibariyle kuzey yarım kürede yaşayan bizler için gündüz ve gece eşitliği bozulur, günler geceden daha uzun olmaya başlar.
Gün ve gecenin süresi eşitleniyor dediğimizde ekinoksun tüm gün süren bir olay olduğunu düşünürüz. Oysaki ekinoksun kesin bir saati vardır. Bu yılki ilkbahar ekinoksu Türkiye saatiyle 20 Mart’ta saat 10:28’de gerçekleşti. Sonbahar ekinoksu ise 22 Eylül’de 20:02’de gerçekleşecektir. 
İnsanlık Dünya gezegeninin ve Güneş’in hareketlerini keşfetmeye başladığından beri yıl içindeki bu özel günü bayram olarak kutlamış ve kutlamaya devam ediyor;
Newroz Bayramı ya da kısaca Nevruz (Azerice: Novruz, Farsça: Noruz, Kazakça: Nawrız, Kırgızca: Nooruz, Kırım Tatarcası: Navrez, Kürtçe: Newroz, Uygurca: نورۇز , Özbekçe: Navro‘z, Türkmence: Nowruz); Afganlar, Anadolu Türkleri, Arnavutlar,  Azeriler,  Farslar, Gürcüler Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Uygurlar,  Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalar tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve baharın gelişini müjdeleyen bayram olarak 21 Mart’ta kutlar.  
Antik Yunan’da bereket, üreme ve şarap tanrısı Dionysos için şenlikler düzenlenir, Japonya’da ataları anma günüdür, Pagan inanışına göre de ilkbahar ekinoksu doğanın uyandığı gün, Ostara olarak kutlanır. Hıristiyan inanışında ise “Easter” (Paskalya) olarak kutlanmaya devam etmişlerdir.
Ekinokslardan bahsetmişken, Işık Hadisesinden bahsetmemek elbette olmaz.
1734 yılında İbrahim Hakkı Hazretleri, hocası İsmail Fakirullah’ın vefatı üzerine “Hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim?” diyerek astronomi ve mimari açıdan büyük bir bilim harikasına imza atıyor. Hocasının defnedildiği türbenin yanı sıra 8 köşeli ve 10 m yüksekliğinde bir kule yapan İbrahim Hakkı Hazretleri, türbenin doğusuna harçsız taşlarla bir duvar inşa ediyor. Gece ve gündüzün eşit olduğu ekinoks günlerinde kalenin arkasındaki vadiden yükselen güneş bu duvara çarpıyor. Kaleden geçemediği için Tillo şehrine ışık gitmiyor. Işık sadece duvarda bulunan pencereden geçiyor İlerde bulunan bir tepeden kırılıyor. Arkasından da türbenin penceresinden içeri giriyordu önceleri ama daha önceki yıllarda yapılan tadilat nedeniyle 8 köşeli bina 7 derece gönderildi. Bir kaç yıl önce TÜBİTAK Ulusal Gözlemeviden gelen uzmanlar tarafından tekrar hesaplandı ve pencerenin yanına duvarda bir tane delik açıldı. Artık ekinoks tarihlerinde ışık o delikten, İsmail Fakirullah Hazretleri’nin mezarının başını aydınlatıyor. Mart ayında genelde hava yağışlı olduğu için Siirt, Tillo kaymakamlığı Eylül ayında Işık Hadisesi etkinlikleri de düzenlemektedir.
Ekinoks’a geri dönersek, gökbilimciler için bu özel gün en son 2007 yılında 21 Mart tarihine denk geldi. Mart ekinoksu 21. yüzyıl (2001-2100) içinde 2044 yılına kadar 20 Mart'ta oluşacaktır. 2044 yılından 2102 yılına kadar geçen süre içinde ise 19 Mart’a denk gelecektir. Bu tarihten sonra ise tekrar 21 Mart’ta kayacaktır. Bunun nedeni 2000 yılının artık yıl olmasıdır. 
Yılda iki defa gerçekleşen ekinoks gibi iki kez de gündönümü oluşur. Yaz gündönümü 21 Haziran’da yaşanır ve en uzun gün bu gündür, Kış gündönümü ise 21 Aralık’ta meydana gelir ve en uzun gece yaşanır. Tarihler yıllara göre değişkenlik gösterebilir…
Bütün güzel dileklerimle baharın gelişinin müjdeliyicisi olan Newroz ve Nevruz bayramınızı kutluyorum…
Kaynak: baharın Başlangıcı buradan da bulabilirsiniz..

18 Mart 2017 Cumartesi

Uzay Çöpü

Biz insan evladı, gittiğimiz her yeri kirletiriz, suyunu kirletiyoruz, sokaklara çöp atarak sokakları kirletiyoruz, ormanlar önce pikniğimizi yapıp sonra bütün çöpümüzü bırakarak ormanlarımızı da kirletiyoruz. Yani dokunduğumuz her şeyi bozup kirletmekte üstümüze yoktur. Dünya’dan sonra uzayı da çöplüğe çevirmeyi başardık. Meydana gelen bu kirlilik, uzay çalışmalarını olumsuz etkilemekle birlikte bizim yaşantımızı da olumsuzluklar git gide artmaktadır ve uzay çöpü probleminin nasıl bertaraf edilebileceğine dair çözümler üretilmesi gerekiyor. 

Tamam Türkiye olarak belki uzay alanında o kadar iyi olmayabiliriz, sürekli uzaya uydu fırlatmıyor olabiliriz, roket fırlatma rampamız olmayabilir, uzay ajansımız da olmayabilir ve hatta biz uzaya hiç insan da göndermemiş olabiliriz. Ama bu sorunda kaçamazsınız zira hepimiz bu dünyada yaşıyoruz ve olabilecek bütün olumsuzluklar hepimizi bulacaktır. Belki bunların bir komplo teorisi olduğunu düşünebilirsiniz ama emin olun bir teoriden daha fazlasından bahsediyorum.

Uzay çalışmalarının hız kazandığı 1950’li yılların sonundan itibaren 4000’in üzerinde insanlı ve insansız uzay uçuşu gerçekleştirildiği biliyoruz. Uzaya gönderilen araçlar fırlatılırken kullanılan füzelerin parçalarının sadece belli bir kısmı dünyaya kontrollü olarak geri dönmekte. Ancak uzay boşluğuna savrulan yaklaşık 1 ile 10 cm büyüklüğünde 300 milyondan fazla hurda parçası olduğu belirmek isterim. Bu hurdalar arasında astronotların eşyaları, roket parçaları, cıvatalar, ölü uydular, uydu ve uzay aracı atıkların hepsi birer uzay çöpüdür. Bunları tehlikeli hale getiren ise konumları ve hızlarıdır.

Birçoğu Dünya atmosferine girip sürtünmeyle parçalandığı için tehlike yaratmıyor. Ancak yerden 800 ile bin 100 kilometre yükseklik arasındaki bölgede hareket eden uzay atıkları binlerce kilometrelik hızlarıyla uydulara, mekiklere ve astronotlara zarar verebiliyor. Özellikle uydular için büyük risk arz eden uzay çöpleri, cep telefonu iletişimi, radyo ve televizyon yayınları gibi hayatımızda önemli olan unsurları tehdit edeceği belirtilmekte. Mesela, Bir ilaç tableti büyüklüğündeki bir parça, saatte 15 bin km'lik hızıyla uydulara zarar verip astronotları öldürebilir. 



Şu an Dünyanın yörüngesinde dönen yaklaşık 19.000 uydumuz ve bu uyduların yaklaşık 9.000’den fazlası kullanılamıyor, görevi bitmiş, bozulmuş ama dünya yörüngesinde dönmeye devam eden çöplerdir. Birçok pilotumuzun da, “ben ufo gördüm” diye bahsettiği bu ufolar da bu uzay çöpleridir. Bu uzay çöpünün %95’inin sahipleri, uzay yarışında olan Çin, Amerika ve Rusya devletleri olmaktadır. 
Hatırlarsınız bundan yaklaşık 1 ay önce Hindistan 104 yapay uydu tek roketle uzaya göndererek neredeyse bir rekor kırdı. Fazla uzun yıllar değil bundan 10 yıl sonra başımıza artık göktaşları veya meteorlar değil, bizim kendi elimizle uzaya gönderdiğimiz uydularımız başımıza yağacaktır!

Kaynak: Uzay Çöpü buradan da ulaşabilirsiniz...

14 Mart 2017 Salı

Pi Sayısı

Pi sayısı Babiller, Eski Mısırlılar ve pek çok eski uygarlık tarafından biliniyordu. Onlar, tüm çemberlerin çevresinin çapına bölümünün sabit bir sayıya eşit olduğunu fark etmişlerdi. Bu sabit sayının bulunması artık çapı bilinen her çemberin çevresinin hesaplanmasına imkan tanıyordu. M.Ö. 2000 yılı civarında Babiller p sayısını 31/8 ya da 3,125 olarak kullanıyordu. Eski Yunanda karekök 10 ya da 3,162 sayısı kullanıldı. Arhimedes ise (M.Ö 287 – 212) 3 10/71 ve 3 1/7 sayısını pi sayısı olarak kullandı.

M.S. 500 yılı civarında pi sayısı için 3,1415929 olarak kullanıyordu. 1424 yılında İran’da virgülden sonraki on altı basamağı doğru olarak biliniyordu. 1596 yılında Alman Ludolph van Ceulen, pi nin virgülden sonraki yirmi basamağını hesapladı ve bu sayı Avrupa’da Ludolph sabiti olarak bilindi. O tarihten sonra pi sayısının virgülden sonraki milyarlarca basamağı hesaplanmıştır İlk 65 basamağa kadar ondalık açılımı şöyledir:

3, 14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 5923

Günümüzde pi sayısının virgülden sonraki en fazla basamağını hesaplayabilmek üzere birtakım yarışmalar yapılmaktadır. Şu an rekorun virgülden sonra 73 milyar basamak olduğu bilinmektedir.
Pi Günü Türkiye'de ilk kez 2007'de Manisa Odtü Ülkem Koleji'nde kutlanmıştır. Ayrıca Pi Günü , ile ünlü bilim adamı Albert Einstein doğum günü aynı tarihe denk gelmektedir. Üçüncü Ayın On Dördü (3.14) * Dünya Pi Günü Her yıl 14 Mart'ta kutlanır.

Dünya Pi Gününüz Kutlu Olsun...

13 Mart 2017 Pazartesi

VLF ve 16 Yaşındaki Bir Gencin Başarı Hikayesi

Bu hafta genç arkadaşlarımıza örnek olması amacıyla güzel bir makeleyi daha yayınlıyoruz. Bu 16 yaşında bir gencin; araştırma ve azminin hikayesi. Zevkle okuyacağınızı umuyor ve sizi makale ile başbaşa bırakıyoruz. “Yer altında mesajlaşmak hayatları ve mağaraları kurtarabilir” Mağaralar dünya üzerinde keşfedilmek için bekleyen son yerlerdendir. Her ne kadar göçertme güvenli olsa da, yer altında bir şeylerin ters gitmesi halinde kurtarma çalışmaları günler alabilir – özellikle cep telefonları  ve telsizler yer altında çalışmadığı için. Ancak New Mexico’dan dikkate değer bir gencin icat ettiği yer altı mağaralarından mesaj çekme kabiliyetine sahip bir cihazla bu safha önemli  ölçüde hızlandırılabilir. Genç  adamın cihazının başka uygulamaları da bulunmaktadır.

Yer altı İletişimi
Alexander Kendrick 16 bu mağara-mesajlaşma cihazını icat ederek 2009 Uluslararası Bilim Fuarını kazanmıştır.  Los Alamos Ulusal Laboratuarı kendisine ödül olarak yeni bir bilgisayar, İsviçre’ye bir gezi ve  12.000 Dolar vermiştir.  Şahsen mağaraya girmektense yüzeye veri  iletmenize yarayan bir mağara radyosu oldukça değerli olabilir.
Mağarayı koruyabilir.
Diana NORTHUP bunun neden bu kadar önemli bir durum olduğunu anlamak istemiştim. Sonraki bildiğim şeyse, Dünyanın bağırsaklarına bir iple sarkıyor ve inim inim inliyor olduğumdu.
(Resim: Araştımacılar mağara dibinde anten ve haberleşme testinde. Resim kaynağı: (Credit) Brad Horn for NPR)

New Mexico Carlsbad Mağaraları Ulusal Parkında bir grup mağaracı ile Kendrick’in icadını test etmek için yerin  1.000 feet altına iniyordum.  Cihaz bir amatör radyoya bağlanmış bilgisayar gibi birşeydi. Cihaz, yüksek frekanslı sinyallerden daha kolay şekilde kayaları delip geçebilecek FM yayınlarındakine benzer düşük frekanslı radyo dalgalarıkullanarak veri iletiyor. Eğer bu test başarılı olursa, Birleşik Devletlerde gerçekleşmiş olan en derin yer altı dijital iletişimi olacak.
Yaşam ve Ölüm Arasındaki Fark
Neden birisi yerin yaklaşık 1,000 feet  altından mesaj yollamak istesin ki ? Sebebi şu:
1991 yılında New Mexico’daki bir mağara kurtarma operasyonunda sırasında, bacağı kırık bir kadının kurtarılması  (170) kişinin dört gününü almıştı. Bunun yanında kurtarma ekibi yüzeyle temas halinde kalabilmek için millerce telefon hattı döşemek zorunda kalmıştı.  Eğer onlarda Kendrick’in radyosu olsaydı kurtarma zamanı yarıya inecekti. Bu yaşam ile ölüm arasındaki farkı yaratabilirdi.
Mağarayı koruyabilirdi
Bu şeyin çok önemli olmasının diğer sebebi ise bilim. Albuquerque’de New Mexico Üniversitesi’nde mikrobiyolojist olan Diana NORTHUP bu derin mağaralarda mağara bilimi insanlarının antibiyotiklere direnç  gösteren bakterileri öldürme potansiyeli olan mikro organizmalar bulduklarını söylüyor. “Bu kadar az besin bulunan bir çevrede yaşayan mikroorganizmalar aslında antibiyotik üretirler” diyor NORTHUP.
Ancak bilim insanları bu ortaya çıkan antibiyotik kaynaklarına en büyük  tehdidin yine bilim insanları olduğunu düşünüyor.  Aslında, araştırmacılar ne kadar sıklıkta bir mağarayı ziyaret ederlerse antibiyotik bulma şansının o kadar düştüğüne inanıyorlar. İnsanlar yalnızca orada bulunarak hassas mağarayı doğasını lekeliyorlar. NORTHUP veri kayıt edicilerini Kendrick’in radyosuna bağlayarak mağara yapısı hakkında uzaktan bilgi alınabileceğini düşünüyor.”Şahsen mağaraya girmektense yüzeye veri  iletmenize yarayan bir mağara radyosu oldukça değerli olabilir. Mağarayı koruyabilir.” Mağaraya dönersek, test noktasına yerin tam 946 feet  altında ulaştık. Radyo, dikit adalarıyla dolu mavi-yeşil  büyük bir su birikintisinin kenarına kuruluyordu.  Hava (68F) 20 dereceydi  ama  inanılmaz nemliydi.
Kendrick ve takım sırt çantalarından beyaz PVC boru sistemi parçalarını çıkardılar ve çevresine kablo dolanmış 6 foot genişliğindeki üç taş çatısına benzeyen radyo antenini monte ettiler. Kendrick’in babası  Brian yüzeyde direkt olarak üstümüzde oturarak özdeş bir üniteye yükselecekti. Saatlerini ayarladılar ve Brian KENDRICK ve başka bir mağaracı üstümüzdeki  dik ve tozlu yamacı tırmandılar. Sonra biz de bekledik. İki saat sonra, cihazların ayarlanmasının ardından,  Alexander KENDRICK lastik klavyeye “mutlu” yazdı  ve göndere bastı.  Yukarıda babası kelimeyi  görmeyi umut ederek küçük bir ekrana bakıyordu. Mesaj “utlu” görünüyor.  Kelimenin tümü değil ama yeterince iyi. Brian bunun 950 feet derinlikten gelen bir dijital veri olduğunu belirtiyor.
Şimdi Alexander KENDRICK mağaralara inecek kurtarma ekipleri için radyoyu daha küçük ve dayanıklı ve taşıması kolay hale getirmek için ayarlamak zorunda.  Ancak beklemek zorunda kalacak, çünkü o 2010 bilim fuarı projesi için çalışıyor – elektromanyetik akımları  ölçerek yer altı nehirlerini bulacak bir cihaz. Bir sonraki sefer nasıl bir sorunu çözeceğini bilmiyorum, ancak duydum ki küresel ısınma diye bir sorun varmış.
Mahmut TEKEŞ 
Kaynak: vlf-ve-16-yasindaki-bir-gencin-basari-hikayesi yaklaşık 10 yıl önce TAMSAT için çeviri yaptığım metne buradan da ulaşabilirsiniz.

10 Mart 2017 Cuma

Kadın ve Bilim

7 Mart Salı günü Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi tarafından düzenlenen I. Ulusal “İş’te ve Üniversitede Kadın” konulu sempozyuma davetliydim. Sempozyumda “Kadın ve Bilim” konusu üzerine küçük bir sunumum oldu. Gün içinde de üniversitenin bahçesine kurduğumuz güneş filtreli teleskop ile de katılımcılara, üniversitedeki öğrenci ve akademisyenlere güneş gözlemi etkinliğini de yapmış olduk. 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bilim emekçisi kadınlarımızı saygıyla anmakla birlikte, onları teker teker anlatmaya çalıştım, her ne kadar zaman kısa olsa da. Gelecekle ilgili umutlarımızın her zaman olduğunu ve yeni genç nesil kardeşlerimizin oldukça güzel çalışmalarını da dile getirdim. Böyle bir çalışmayı yaptıkları için, Batman Üniversitesine teşekkürlerimi iletiyorum.
“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. ” sözü ne derece doğrudur. Yoksa, Olağanüstü bilgileri ve üstün becerilerine rağmen birçok bilim kadını, erkek meslektaşlarının gölgesinde mi kalmıştır. 
İçinde bulunduğumuz evreni anlamamızı sağlayan ve yaşamımızı kolaylaştıran bilimin, yalnızca erkeklerin elinde olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte tarihin başlangıcından beri “bilim” ve “kadın” sözcüklerinin birlikte kullanımı herkesçe sorgulanmış, yargılanmış ve nahoş karşılanmış. Kadınların ancak yüzlerce, binlerce yıl süren çabaları ve hak arama mücadeleleri sonucu eğitime ulaşmaları mümkün olmuştur.
Bilim ve İlim, fiziki ve doğal evrenin yapısının ve hareketlerinin bir takım yöntemler (deney ve düşünce veya gözlemler) aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik çalışmaların bütünüdür.
Çağımızda bilimin artan önemi ve kadınların her alanda ciddi katkılar veriyor olmaları nedeniyle bilimdeki varlıklarının görünür kılması gereklidir. Bu, hem ülkemizin gelişmiş ülkelerle karşılaştırılmadığında yerinin tesbiti açısından, hem kadınların özgüvenlerini güçlendirerek, yeni nesillerin bilimde daha çok yer almalarını özendirmek açısından önemlidir.
21. yüzyılın başlarında olduğumuz bu günlerde kadınlar, dünyanın pek çok yerinde erkeklerle eşit koşullarda eğitim alabilmekte ve bilime katkı vermektedir. Yine de az gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlikler ve problemler sürmeye devam etmektedir.
Ülkemizde ki emekli olmuş ve hala çalışmakta olan tüm bilim kadınlarımızın, akademik çalışmalar yürüten bütün akademisyenlerimizin, amatör ve profesyonel olarak bilim ile uğraşan meraklı ve daha doğrusu bilimin ve sanatın önemini yaymaya çalışan siz kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum. 
Kaynak: Kadın ve Bilim buradan da ulaşabilirsiniz...

3 Mart 2017 Cuma

İkizler Paradoksu



kaynak : Kara Kedi Dergisi-şubat sayısı

Çok Heyecanlandık!

Birkaç gündür meraklı ve ilgili olan herkesi meşgul eden NASA’nın o büyük basın toplantısının sonuçları bir çok yerde heyecan verici ve müthiş bir keşif olarak açıklandı. Ben de çok heyecanlandım doğrusu, bavulumu falan mı toplasam da diye düşündüm. Hazır gündem allak bullak, her tarafta acı ve gözyaşı, bir uzaylılar kalmıştı bizi istila edecekti diye iç çekerken, bu habere hepimiz çok sevindik.
Gök bilimciler, sadece 39 ışık yılı (39 x 9.500.000.000.000 km!) uzaklıkta yedi tane dünya boyutunda gezegen buldu. Gezegenlerin hepsi, TRAPPIST-1 olarak da bilinen aşırı soğuk bir cüce yıldız olan ana yıldızlarının önünden geçerken yer ve uzay merkezli teleskoplar kullanılarak tespit edildi. Bu yıldız etrafındaki 7 gezegenden en az biri gaz gezegen ve bu 7 gezegenden 3 gezegende de su olma ihtimali yüksek.
Bu yıldız etrafında dolanan 3 gezegen daha önce bulunmuştu. Ancak yeni gözlemlerle aynı yıldız etrafında dolanan 4 adet gezegen daha belirlendi. Soğuk cüce bir yıldız ve onun etrafında dolanan Dünya benzeri 7 gezegen. Yani aslında NASA, daha önce de keşfettiklerini, tekrardan bize servis etti. Biz alıştık zaten NASA’nın her yıl Mars gezegeninde su bulmasına!







NASA’nın TRAPPIST-1 olarak da bilinen bu cüce gezegen etrafında yaşanabilir 7 gezegen olduğu haberinden sonra, bizim basın kolları sıvadı. 600 yıl önce Osmanlı keşfetmişti zaten denildi, Bursa Ulu Cami minberinde işlenmiş denildi. Bu nasıl bir minber ben anlamadım, yeri geldiğinde güneş sistemi, yeri geldiğinde bizden 39 ışık yılı uzaklıktaki Trappist-1 yıldızı ve etrafındaki gezegenler olabiliyor. Yani aslında bu minber, duruma göre değişkenlik gösteriyormuş !
Mısırlılar yüzyıllardır turist çekmek için Mısır Piramitlerinin uzaylılar tarafından yapıldığını söyler durur ve tabi ki işe de yarıyor. Bunun benzerini yıllar önce  Van Gölünde canavar var deyip bir sürü turistin ilgi odağı haline geldi Van Gölü. Batman basınından da böyle bir girişim bekliyorum!


Güneş sisteminin ötesinde şu ana dek bulunan öte-gezegen sayısı 3635. Hayat barındırma ihtimali olan ise yaklaşık 50 gezegen. Ve bize en yakın yaşam barındırabilecek 12 öte-gezegen listesinde Trappist-1 yıldızının 3 gezegeni de (Trappist-1e, f ve g) bulunmaktadır.
Dedik ya biz çok sevindik, bavulları topladık ve şimdiden bu yaşam barındıran Trappist-1 yıldıza gitmek için yola koyulsak ne zaman oraya varırız. 39 ışık yılı uzaklıkta olan bu yıldız yani 370,5 trilyon km uzaklıktadır. Şu an ki teknoloji ile gitmeye çalışırsak yaklaşık 1 milyon yıl sürer. Oysa ki bizim ortalama yaşımız 60-65 yıl olduğu için bu teknoloji ile gitmeyi kafamızdan silin gitsin. Ama genede bilim adına heyecan verici bir durum ve güzel bir gelişme olduğunu da aktarayım.
Kaynak: Çok Heyecanladık! buradan da bulabilirsiniz.