Dicle ve Fırat deltası; Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü vazifesi gören bir kavşak bölge olarak büyük bir uygarlığın gelişmesine çok elverişli bir yerdi. Burada gelişen Mezopotamya uygarlığının başlangıcı M.Ö.3000 yıllarından öncesine gider. Bu uygarlığı Sümerliler, Akadlılar ve Babilliler ortaya koymuştur.
En eski gözlem kayıtları Venüs gezegenine aittir ve Eski Babil Çağı’na kadar gider. Eski Babilliler daha pek çok gözlemler yapmışlardır. Örneğin Ay ve çıplak gözle görülen 5 gezegenin, Güneş’in yörüngesinden çok uzaklaşmadıklarını saptamışlardır. Bilimsel faaliyetler olarak daha çok zaman ölçme, alan hesaplama, sulama kanallarını organize etme, değiş-tokuş gibi günlük yaşamın gereklerine uygulanan astronomi ve matematik bilgileri ile karşılaşılır.
Eski dönem Babil’de, gökyüzü olaylarını gizemli bir biçimde okuma ve yorumlama da önemliydi. Bu nedenle Babilli din adamları, gök cisimlerinin devinimlerini okumada, kralların yazgılarını, hava durumunu öngörmede büyük beceri kazanmışlardı. Ay ve Güneş tutulmaları, kuyruklu yıldızlar gibi işaretleri yorumlayarak görevlerini yerine getiriyorlardı.
Gökyüzü kültürü önem kazandıkça, Babilliler, din adamları için zigguratlar yapmaya başladılar. Zigguratlar, geniş düz piramitler biçimindeki gözlem tapınaklarıdır. Babil’in gökbilimci din adamları, zigguratların tepesinden tertemiz gök yüzünü incelemeye başladılar. Yaptıkları başarılı çalışmalar Mısır ve Yunanlıları etkilemiştir.
Modern astronominin temelinde Mezopotamya astronomisi bulunur. Onlar mitolojiye ve dinî inançlara dayanan astronomiden laik ve matematiksel astronomiye geçmeyi başarabilmişlerdir. Evrenin, Yer, gök ve ikisi arasında bulunan okyanustan oluştuğuna inanıyorlardı. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenlerini ve on iki takım yıldızını tanıyorlardı. Söz konusu beş gezegenin tutulma düzlemi yakınında dolaştığını saptamışlardı. Ay yılına dayanan takvimleri daha sonraki dinî takvimlere ve İslâm Dünyası'ndaki hicrî takvime temel oluşturmuştur. Günü 12 saate, saati 60 dakikaya, dakikayı da 60 saniyeye bölmüşlerdi. Güneş, Ay ve beş gezegene bağlı olarak bir hafta 7 gün olarak kabul edilmiş ve bu 7 günlük hafta Romalılar vasıtasıyla Avrupa'ya geçmiş ve oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Ay ve Güneş tutulması tahminlerini yapabilecek düzeyde astronomi bilgisine sahiptiler.
Mezopotamyalıların 60 tabanlı ve konumsal bir rakam sistemleri vardı. Bu sistemin konumsal olması, yani bir rakamın sayı içindeki yerine göre değişik değerler alması nedeniyle, harf rakam sistemi kullanan Yunan ve Romalılardan daha ileri idiler. Bu rakamlarla dört işlemi, kare ve karekök almayı biliyorlardı.
Mezopotamyalılar cebirin kurucusudurlar. Gelişmiş bir rakam sistemine sahip olmaları cebir konusunu da ilerletmelerine yol açmıştır. Birinci ve ikinci derece denklemlerini belirli gruplar halinde sınıflamışlar ve her grup için ayrı çözüm formülleri vermişlerdir. Geometrileri analitik idi. Yani, geometri problemlerinin çözümü genellikle cebir yoluyla ele alınmaktaydı. Thales Teoremi'ni dik üçgenler için bulmuş ve kullanmışlardır. Pythagoras Teoremi'ni de biliyor ve kullanıyorlardı. Daireyi 360 dereceye bölen de Mezopotamyalılardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder