13 Temmuz 2014 Pazar

Dünya'nın Dönüşünü Neden Hissetmiyoruz?

Dünya'nın Dönüşünü Neden Hissetmiyoruz?


Geçmişten, 4,5 milyar yıl öncesinden hareket etmiş bir trenin yolcularıyız. Her nedense, bir trende olduğumuzu gösteren hiçbir işaret yok. Acaba neden? 

Dünya'mızın dönüşünü hissetmiyoruz; zira atmosfer, plazalar, dağlar ve Dünya üzerinde geriye kalan her şey, aynı sabit hızla dönmeye devam ediyor. Bu, bizler bir otomobile ya da uçağa bindiğimizde yaptığımız yolculuk ile konsept olarak aynı şeydir. Yakın bir örnek vermek gerekirse, bir jumbo jet (büyük jet uçağı), Dünya'mızın Ekvator'da ölçülmüş kendi etrafındaki dönüş hızının yaklaşık yarısı kadar bir hızda (800km/sa.) yolculuk yapabilir. Bu hızı ikiye katladığımızda, yine uçağın içindeki biz, bir şey hissetmeyecektik.

Gözlerimizi kapattığımızda, hiç de uçuyormuşuz gibi hissetmeyecektik. Uçuş görevlisi, çayımızı ya da eğer ağzımızın tadını biliyorsak, frambuaz ve ananas karışımı meyve suyumuzu getirdiğinde, bardak ya da karışımın bulunduğu kap, uçağın arkasına uçup duvara yapışmayacaktı. Bunun sebebi, bardağın, karışımın bulunduğu kabın, görevlinin ve sizin aynı oranda hareket ediyor olmanızdır.

Aynı şekilde, Dünya da belirli bir hızda hareket ediyor ve hepimiz O'na ayak uyduruyoruz. Şimdi jumbo jet örneğine geri dönelim. Pilot, uçağa aniden hız versin ve aniden yavaşlatsın. Önce koltuğumuza yapışırız (bu sırada meyve suyumuz ve elbisemiz için mutluluklar dileriz) ve sonra koltuğumuzla aramıza belli bir mesafe girer. Bu değişimler, eğer Dünya da aynı şekilde hızlanıp yavaşlayabilseydi, tarafımızdan kesinlikle hissedilecekti! Ancak söylediğimiz gibi, Dünya, Güneş etrafındaki hareketine düzenli biçimde devam ettikçe, biz de bir yolcu gibi davranmaya devam edeceğiz.

Eğer Dünya birden hızlansaydı, belki ayakta olan bizler, birden, trajik bir biçimde yere yapışabilirdik. Ayakta kalabilmemiz içinse, eğilip bükülerek dengemizi sağlamamız gerekirdi.

Antik çağlarda yaşamış olan insanlar, Ay'ın, Güneş'in ve diğer yıldızların, Dünya ''üzerinde'' bulunduklarını düşünmüşlerdi. Bunun sebebi, bu insanların Dünya'nın hareketinden habersiz olmalarıydı. Onlara göre Dünya sabitti ve gök cisimleri, Dünya üzerinde hareket ediyordu. Bu, bir anlamda, Dünya'mızın, evrenin merkezi olduğu inancının türevidir.



Bu duruma katkı sağlayan bir diğer süreç de, biyolojiden bahsederken her zaman düşünmek zorunda kaldığımız evrimsel süreçlerdir. Beyinlerimiz, hızı ve ivmeyi (hızlanma miktarını) hissedebilecek şekilde özelleşmiştir; zira bu şekilde avlanırız, hareketlerimize yön veririz, çevremize adapte oluruz. Elbette bir bakterinin veya solucanın hız ve ivme algısıyla, bizlerinki, kartalların ki, çitaların ki, ayılarınki aynı değildir. Ancak her biri, evrimsel süreçte kendi ortamlarına en uygun olacak şekilde seçilmişlerdir ve beyinleri de buna göre özelleşmiştir.

Canlılığın başlangıcından beri Dünya, giderek yavaşlamaktadır; ancak bu yavaşlanma hızı (yavaşlamanın ivmesi) inanılmaz derecede düşüktür. Örnek vermemiz gerekirse, Dünya'nın oluşumu sırasında Dünya biraz daha hızlı döndüğü için, günler daha kısaydı. Örneğin, yapılan hesaplamalara göre, günümüzden 650 milyon yıl önce Dünya'da 1 günün uzunluğu 19.9 saat civarındaydı. 400 milyon yıl öncesine geldiğimizde yıllar 1 günün uzunluğu 21 saate çıkmıştı, yıllar ise 410 gün idi. Günümüzde 1 günün uzunluğu 23 saat 56 dakika 4 saniyedir ve 1 yıl, 365 gün 5 saat 46 dakikadır. Yani Dünya yavaşladıkça, 1 gün uzamakta, dolayısıyla 1 yıla sığan gün sayısı azalmaktadır. Ancak bu değişim o kadar yavaş olur ki, hissetmemiz mümkün olmamaktadır ve evrimsel süreç buna adapte olabilir.



Son olarak... Dünya'nın dönüşünü hissetmemizin bir diğer sebebi, esasında dönüşün açısal olarak aşırı yavaş olmasıdır. Fakat Dünya'nın yarıçapı (merkezden, bizim üzerinde bulunduğumuz dış kabuğun mesafesi) çok büyük olduğu için, 1600 km/h gibi bir hızla dönmemiz gerekiyormuş gibi düşünürüz. Halbuki yukarıda açıkladığımız sebeplerden ötürü, bu tam olarak böyle değildir. Ayrıca, dediğimiz gibi, esasında Dünya'nın kendi etrafında 1 saniyede sadece 0.00416666654 derece döner (1 tam dönüş 360 derecedir). Bu da 1 saatte 15 derece civarı eder. Bu da, muhtemelen şu anda baktığınız bilgisayar ekranının bir kenarından, diğer kenarına kafanızı 1 saatte çevirmenize eşdeğer bir hızdır. Kısaca, hissedilmemesi son derece normal!

Hazırlayanlar: EO ve ÇMB (Evrim Ağacı)

2 Haziran 2014 Pazartesi

Türk Mitolojisinde "Kaplumbağa"

Türk Mitolojisinde "Kaplumbağa"



Türk mitolojisinde kaplumbağanın kubbe şeklini andıran sırtı, göğü ve alt kısmıysa yeryüzünü işaret etmektedir. Böylece kaplumbağa, bir su üzerinde bulunan yer yüzüyle onun üzerindeki göğü temsil eden bir simge olmuştur. Bu kozmolojik tasarıma göre kutlu bir hayvan sayılan kaplumbağa, aynı zamanda astrolojik bir simgedir. Onun dört ayağının birbirini izleyişi dört mevsimin ahenkli bir biçimde birbirini takip edişine benzetilir. kabuğunun üzerindeki desen, kuzey gök yarım küresinde ki bir yıldız grubuna işaret eder, sol gözü Güneş'i, sağ gözüyse Ay'ı temsil eder. Bütün kabuklu hayvanların reisi sayılan kaplumbağa, kışın hareketsiz kaldığı ve yazın kabuğunu değiştirip kabuğundan dışarı çıktığı için uzun ömrün ve sabrın simgesi sayılır. kaplumbağa devletin gücünü ve koruyuculuğunu simgelediği gibi aynı zamanda da sonsuzluğun sembolüdür. Uzun ömürlü oluşu ve sabırdan dolayı da gücün, refahın, barışın ve mutluluğun bir işareti olarak görülür.




Kaplumbağa lahitlerinin üzerine dikilmiş yazıtlar mevcuttur.
Göktürk Kitabelerinde, Kültigin Anıtının bu kaplumbağa şeklinde bir taş zemin üzerine oturtulmasının bir manası vardır. Bundan maksat "edeb-müddet" idealinin yansıtılmaya çalışılmasıdır. Nasıl ki Ulu Ruh tarafından yaratılan dünya bir kaplumbağa sırtına yerleştirilmiştir, bu abidenin de kaplumbağanın sırtında kurulan, dünya var oldukça yaşaması ve ebediyete kadar orada kalması fikri işlenmiştir.








Resimde gördüğünüz gibi Mezopotamya Astronomi Topluluğunda (MAT) ambleminde kaplumbağa yer almaktadır.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Günberi

Günberi 


Enberi, bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı 'merkezi cisim'e en yakın olduğu nokta.
Enberi noktası eliptik bir yörüngenin iki odak noktasından geçen büyük ekseni üzerinde bulunur ve en öte noktasına tam karşıt konumdadır. 
Güneş etrafında dolanan bir cismin yörüngesinin Güneş'e en yakın noktası günberi (perihel) olarak adlandırılır. 
Aynı kavram, Yer'in uyduları için yerberi adını alır. Yani Günberi, Dü
.nya'nın, Güneş'e en çok yaklaşıp, yörüngede en hızlı döndüğü gündür. Dünya günberi konumuna 3 Ocak'ta gelir